28 Şub 2009


23 Şub 2009


Bugün işten eve dönerken serviste uyuyayım dedim, servisin sol tarafında ikili koltuklar, sağ tarafında da tekli koltuklar var. Servisin geneli boş, ben de bir ikili koltuğa yayılmış uyuyorum. Tam yanımdaki tekli koltukta da bi kız vardı, elinde de telefon. Ben müzik dinliyorum, gözlerim kapalı falan, sonra hafif araladım gözümü, bir baktım, kızın elindeki telefonun arka tarafı bana dönük. Nedense bir an resmimi çekiyormuş gibi geldi ama kızı tanımam etmem, neden böyle yapsın ki diye bir saniye düşünüp yine gözümü kapattım. 5-10 dakika sonra toparlandım, ipodum hala kulağımda, camdan dışarı bakmaya başladım. Sonra şeyi düşündüm; benim kulaklarım çok iyi duymuyor ya hani, acaba hem çok sık, hem de yüksek sesli müzik dinlediğimden olabilir mi acaba diye düşündüm, merak ettim acaba aynı dertten muzdarip olup aynen benim gibi çok ve yüksek sesli müzik dinleyen var mıdır diye.. sonra eve geldim, yemek&haberler vs. derken, bu sabahtan planladığım şeyi gerçekleştirme amaçlı evden çıktım ve ablamlara gittim. Ben "Slumdog Millionaire" izledim günlük. Bütün gece Jamallll, Jamaliiimmm diye bağırasım geldi, zor tuttum kendimi.. İyi hoş film, Dannycim sağolasın.. Hafif çakma yerler vardı ama, görmezden geleyim o kadar Oscar hatrına.. Yeni eve geldim, uykum da bastırdı, yatacağım şimdi.. Oyyy, kim milyoner olmak istemez ki.. Bilirim lan, bana da sorun ben de bileyim..

21 Şub 2009

O değil de bir UNCAT vardı, noldu?


And the oscar goes to... Blue.. Oy veren 6 kişiye teşekkürlerimi sunuyorum. Neden 6? Ben sayma mı bilmiyorum? Hayır, 1 oy da ben kullanmıştım çünkü çok kişi gözüksün diye, ama neye oy verdiğimi söylemeyeceğim, ehe.. Sevgili günlük, artık sen mavisin, ama hala günlük yazılarını kırmızıya boyamaya devam etmek zorundayım her ne kadar iğrenç durduğunu fark etsem de çünkü öncekileri de değiştirmekle uğraşamayacağım.. Bu mavi değişikliği de bir dönüm noktası olsun düşüncesi içerisine de girmedim, o yüzden o yazılar yine kırmızı kalacak, e mi..

Bir taş attım tık dedi


Süperim valla, bir ay olmadan yazı yazabiliyorum yine yeni yeniden.. Yani yazı yazabilmek değil de durum yazmaya üşenmekti açıkçası yoksa şartlar çok elverişliydi.. İşe girdim işte, hafta içi gidip geliyorum.. Ben ki "hayatta erken kalkamam, uykusuz yaşayamam, yaşasın mayışıklık" derdim, doğal olarak büyük konuşmuşum, her sabah 6.5ta kalkıyorum falan.. ama tek tesellim var, erkencecikten çıkıyorum. 17.00de iş bitiyor, ben de ortamlara akıyorum. Özellikle dans tiyatrosu çalışmalarına katılabiliyorum o beni mutlu ediyor. Arkadaşlarımla görüşebiliyorum, ilişkilerime zaman ayırabiliyorum, güzel olan o işte.. Bir de daha almadım ama maaşımı alıcam, o da güzel bi his olacak diye düşünüyorum :) Maaş falan istiyorum ama kendime istiyosam namertim günlük.. Elimden geldiğince insanlığın yararına kullanıcam, uzay araştırmalarına, dünya barışı çalışmalarına, ekonomik kriz çözümlerine falan yardımda bulunucam. Şu sıralar havalar pek boktan gidiyor.. Anlayamıyorum cidden, sabah günlük güneşlik, akşamları şakır şukur yağmurlu.. Bu dengesizlik yüzünden herkes hastalanıyor, çalıştığım odada da bir kişi hasta ve benim de bugün boğazım ağrımaya başladı.. Aslında hasta olmam ben ama.. Yarın da gösterim var Kadıköy Halk Eğitim'de.. O bakımdan kendime dikkat etmem gerek aslında..

Bir deney yaptım sana yazmadığım şu geçen sürede, deneyime sitemeter da yardımcı oldu. Dedim ki kendime, huleyn ben bişicik yazmayayım acaba seni fark eden, giren çıkan olur mu diye, valla olmuş.. 500 hedefim vardı, geçmiş bile.. O yüzden bir karar aldım.. Yazmayacağım artık.. Bırakıcam bu işleri, uzaktan takip edicem seni, gizli gizli girip çıkıcam sana bir kaçak gibin.. Bakacağım sitemeter'ına sonra kapayacağım hemencacık..

"aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa" dediğini duyar gibiyim.. O yüzden ne yapsam bilemedim, e kırmayayım yazayım yine ara ara o vakit..

Valla yazmak istiyordum, ne yazacağımı bilemiyordum, ama sayfayı açınca yine de yazdım bir şeyler.. Her şeyden bahsetmedim fark ettiysen, bazı noktaları atladım, bahsetmek istemediğimden değil ama bahsetmek istemiyorum işte.. (süperim..) yine de önemli noktalardan bahsedeyim: Geçen perşembe aşk-ı memnu'yu izleyemedim, çok mutsuzum, youtube'dan izlemeyi amaçlıyorum, şimdi bunu yazdığım için youtube'a girebildiğim anlaşıldı ve siteye giriş engelli ya güzide ülkemizde.. ben şimdi bu itirafla suçlu mu oldum? anarşik miyim ki ben? değilim di mi? e iyi o vakit.. bak, başım yanarsa başkalarını da yakarım, gelmesinler üstüme..

Böyleyken böyle (tabii ki böyleyken böyle başka ne olabilirdi ki, böyle ise böyledir, şöyle olduğunu kimse iddia edemez, eden salaktır ya da marjinal içgüdüsü ile hareket ediyordur.) bir yazımın daha sonuna geldim, öpüyorum, kal sağlıcakla..



P.S: Resmi, İran sınırında bir karakolda siniri bozuk bir şekilde askerliğine devam eden, hüzünlü "kısa kısa"sını okuduğum arkadaşım İlker'e armağan ediyorum..