28 Oca 2009

KQ işe girer.. Farkındalıkları azalır.. KQ List azalır çünkü dinlediği şarkılar azalır.. Yaptıkları azalır ve dolayısıyla yazdıkları azalır..



25 Oca 2009

Ölümüne Depresyon Gecesi

Parantez içindekiler bende neyi/kimi hatırlattıklarıdır günlük..
Gökhan Kırdar - Yağmur (Ben..)
Hayko Cepkin - Eller Aldı (Aktur'da küçük koyda şezlongun üstünde gece gökyüzünde yıldızları izlemek)
Hayko Cepkin - Son Kez (İlk şarkı)
Hayko Cepkin - Yarası Saklı (Luca)
Zakkum - Anlıyorsun (Güzeeelll...)
Zakkum - Ağlat Beni (Raindog gecesi)
Comma - Sen (Övünç)
Comma - Two Sun ;
we're two sun in the same sky
we fell apart and thoughts gone dry
let me hear my voice
i'll speak for myself
crossing roads in a one way street
one led to fear, one led to tear
a simple courage, an understanding
and now there's nothing left for me to do
can you say my friend what's there inside of you
am i scared? or am i letting you down
alone at night, dreams eluding
i turn off the light, i know you're watching
you sense the fire and push me aside
we're two sun in the same lie
lived the dream and then fall apart
let me hear her voice
i'm ready to cry

24 Oca 2009

İyi ki doğmuş annem bugün günlük.. İyi ki valla.. Oh, oh yani..

23 Oca 2009

Memnu-ı Aşk

Dün yine Nihal ve elleri vardı.. Yine Nihal çalmadı ve ben yine Nihal'in elleri aslında kimin diye düşüncelere daldım günlük.. Çıksın, "Bu eller benim!!" desin kardeşim...(Bu lafı da orijinal adı "So you think you can dance" olan yarışmanın Türkiye ayağındaki(neden bacağı değil de ayağı ki bu?) jüri üyelerinden Uğurkan Erez beyfendiden kaptık.. Tüm Türkiye kaptı, zira enfeksiyon gibi bir laf.. Hala "kardeşiiimm" derken o adamın sallanarak söyleyişi geliyor gözümün önüne.. Neyse) Nasıl öyle sessiz sessiz duruyor o piyanoyu çalan insan yaa.. Ne diyorlar acaba o kişiye? "Nihal bu bölümde piyano çalacak, sizin eller bir ara sete uğrayabilirler mi acaba?" Ya da o da her çekime geliyordur, "Yazık, bugün de geldi, bari Nihal'e ek piyano dersi koyalım." mı diyorlardır? Harcanıyor, harcanıyor valla.. Dün çaldığı ne güzel parçaydı öyle.. Behlül geldi kestiler bir ara gerçi ama sonra devam etti.. Güzeldi o parça, güzeldi..
Bu arada yukarıda yapıştırdığım resmi bulduğum sitede şöyle yazıyor: "Dokunaklı bir çalgı olan piyanonun birçok çeşidi vardır." Dokunarak çalındığından bahsetmeye çalışmışlar ama olmuyor işte aklım başka işliyor. Çok hisli bir çalgı olarak düşünmek istiyorum ben onu.. Ya da beim ona değil, onun bana dokunduğunu düşünmek.. Güzel çalgı, güzel..

Bir fobi..

Ben böceklerden çok tiksiniyorum ama öyle böyle değil.. Özellikle uzun bacaklı olup uçanlarından.. Bakamıyorum bile, hemen kaşınmaya, kendi kendimi konuşarak telkin etmeye çalışıyorum. Mesela bir yaz akşamı küçük odada bilgisayardaydım, cam açık, odanın kapısı da kapalıydı.. Birden bir hışımla odanın içerisine camdan çok afedersin eşşşşekkk kadar bir güve kelebeği girmesin miiii!!! Nasıl çığlık atmışım, bütün apartman inledi.. Bir de uçuyor ya, üzerime konacak diye nasıl korkuyorum, kendi kendime "çüş, oha, yuh, bu kadar da büyük olunmaz ki, kaçayım sen burda kal ve camdan dışarı çık, kalma burda, kalırsan ben bu gece evden kaçarım" falan demeye başladım.. O sıra babamlar koştular nooluyor diye, ben de "ben kaçıyorum, kapıyı kapatın üstüne, kalsın o burada, ben girmem odaya bir daha" falan diye saçmalamışım, beni içeri götürdüler, o hayvanat odada kaldı.. Annem de benim bu çığlıklarımdan ve bazen yaptığım ani çıkışlardan nefret eder ve benim gerçekten nefret ettiğim cümleyi kurar: "Buna mı bağırdın o kadar, bu muydu yani çığlık attığın şey." Ya neyse ne, korkuyorum ama ben ne yapabilirim yaaaa.. Babam odaya girdi, kelebekle biraz vakit geçirdi, sonra camdan çıktı falan diye yanımıza geldi ama ben uzun süre o odaya giremedim..
Bir seferinde de normalde öyle çok iğrenmem ama Kadıköy'de talento ile yolda yürürken bir mazgalın altında bir şeyin bana baktığını gördüm, ilerledim bir şey yokmuş gibi.. Talento demez mi: "Fareyi gördün mü" diye.. Ben orada krize girdim.. Ağlamaya hıçkırmaya falan başladım.. Halbuki farecik işte yaa, yolda bile değildi, ayağımın altındaki mazgalın altındaydı.. Ama noldu bilmiyorum.. Zaten o fare istisna.. Ben en çok uzun ve ve kıllı bacaklı kabuklu hayvanlardan nefret ediyorum. Öyle ki şimdi yazarken bile kaşındım günlük.. Şimdi bu konu nerden geldi aklına dersen, bir sitede şöyle bir t-shirt gördüm de.. Hala bakarken bir garip oluyorum ama ben buna dokunamam bırak giymeyi... Giyene de bakamam, böyle şeyler giyip gelmesinler bana..

Gündüz niyetine

Günaydın günlük.. Ben galiba çevremdeki olaylardan çok etkileniyorum ve etkileri sonradan rüyalarıma konu oluyor. Dün yine çok garip bir rüya gördüm. Rüyamda Almanya'daydım, doğal olarak herkes Almanca konuşuyordu (Galiba Goodbye Lenin!'in etkisi) sonra ülkeyi ellerinde taramalı tüfeklerle birileri bastı. (Galiba İsrail-Filistin savaşının etkisi bu da..) Ülkeyi basan insanlar bir şey arıyorlardı, değerli bir şeymiş.. Sonra nasıl oldu orasını hatırlamıyorum ama biri bana bir anahtar verdi (Dün dans tiyatrosu çalışması yaptığımız oda ve içindeki müzik dolabı kilitliydi, oradaki görevliden tam 3 tane anahtar aldım, sanırım bu da onun etkisi) ve o anahtarın çok önemli olduğunu onu korumam gerektiğini söyledi ve uzaklaştı. Ben de cebime attım ve kaçışmaya, saklanmaya devam ettim. Sürü halindeki insanları takip ediyordum, sonuçta ne iz ne yol biliyorum Almanya'da.. Sonra bu sürü bir binaya girdi, ben de herhalde binalar arası geçiş vardır diye düşünüyordum. Yokmuş.. Sıçtım.. En üst kata çıktım, saklanacak yer yok çünkü bir sürü insan var, ben de çıkayım buradan derken evin giriş kapısında yakalandım, beni aradılar ve cebimde anahtarı buldular.. Ama saflarmış, nasıl bir şey aradıklarını bilmiyorlarmış herhalde ki ben neden bilmiyorum Fransız aksanlı bir İngilizce ile "That is my door key, my room, hotel, key.." diye saçmaladığımda biraz durup bana anahtarı verip, beni yolluyorlardı. Sonra yine kaçıyorum koşa koşa.. Sonra önümde aşağıya doğru upuzun merdivenler beliriyor ve merdivenlerin sonunda da deniz ve denizde kocaman bir dalganın içinde bir sürü köpekbalığı var, kıyıya doğru yaklaşıyorlar, sonra uzaklaşıyorlar.. Rüyamdaki görüntü sörf yapan adamlar hariç birebir şunun aynısı ama köpekbalığı versiyonu:

(Bu resmi de geçen gün bir foto galeride görmüştüm, herhalde bu etkiledi). Neyse rüyanın sonunu falan da hatırlamıyorum, ööyle köpekbalıklarını gördüm, kaçtım, kaçtım falan.. Hayırdır inşallah.. Ne olacak benim bu halim?

22 Oca 2009

Yann Lenin Bye

Ben dün 22.30 sularında bu filmi izlemeye başladım, 1 civarı bitti, ben de yattım. Güzel müzikleri olan filmdi benim için ve yaklaşık 6 aydır, belki de daha fazla zamandır dolabımda izlenmek için bekliyordu ve dün gece doğru zamandı.. Artık film benim için de "Güzel müzikleri olan güzel film" statüsüne kavuştu. Müziklerinden çok güzel dans tiyatrosu senaryoları çıkıyor ayrıca süper de slayt gösterisine fon müzik oluyor. Ben denedim, oldu. Buralarda harcansın diye bestelemiş sanki Yann Tiersen amca. Bu arada ben Yann amcayı hiç görmediğimi fark ettim ve hemen google görsellerden resmini buldum yapıştırdım. Yann amcanın eserlerini pek beğeniyorum ben günlük. (Bkz: Le Fabuleux destin d'Amélie Poulain) Ben şimdi sana Goodbye Lenin! sondtrackinin beğendiğim şarkılarından birini ithaf edeyim. -Track3-

PCC vs. PhilMor

Özgürduruş diye bir sitede (Sayfasının sol üst tarafında -Özgürce Bir Yaklaşım- Dilim Sert, Gönlüm Mert!" yazıyorsa doğru yere girmişsindir günlük.) Parliament Pazar Gecesi Sineması’nı Geri İstiyorum başlıklı bir yaz gördüm, 2007 senesinde yazılmış, okudum, aynı hisleri ben de paylaşıyorum yazan arkadaşla. Özlediğinden falan bahsetmiş de, bir de youtube linki vermiş. Her film öncesindeki Parliament Sinema Kulübü'nün jeneriğiymiş, bir hevesle girdim izlemek için ama hevesim kursağımda kaldı. Niye? Çünkü şöyle bir yazıyla karşılaştım; "This video is no longer available due to a copyright claim by Philip Morris USA, Inc." Yani herhalde Parliament'in sahibi tütün firması Philip Morris youtube'daki bu videolara dava açmış. Ya ne gerizekalı firmasın sen yaa, Türkiye'de özellikle 20-25 yaş arası gençlerin bu video ile hasret gidermelerine nasıl engel olursun? Tüüüüüüü sana.. Çok sinirlendim, kızardım, bence gereksiz bir davranış, firma yetkililerini esefle kınıyorum!(Galiba bu, bütün yazılarımın genelinde kullandığım ilk ünlem olabilir. O kadar kınadım yani..)
(Bu arada ben esefin eshef değil de esef diye yazıldığını öğrendiğim gün de dumur oldum)

Aşk Olsun Sana Çocuk


Bir demet Recep

Dün çok acayip bir kuaför kızla tanıştım. Fön çektirmeye Kadıköy'de eski Köstebek yeni Gargamel'in yanındaki 4 milyoncu yere girmiştim ki orada ilk bakışta karşılaştık. Maaşallah kendisi de pek konuşkan, pek enerjik bir insan. Saçıma fön çekmeye başladı, bir yandan da televizyon açıktı ona bakıyorduk ara ara ki ekrana "Recep İvedik"ten görüntüler çıktı, bir sahnede Recep, resepsiyondaki miydi neyse bir masanın ardındaki bir kızla konuşuyor. Birden bizim föncü kızdan bir ses: "Bu kız var ya, bizim müşterimiz, adı Zeynep, karşı apartmanda otuturuyor." Dondum kaldım. Ne denir ki. "Eüüeeeüü, ne güzel." diyebildim sadece. Aslında konuşkan bir insanın da hevesini kırmamak gerek, üstelik elinde kafana doğru buhar fışkırtan bir alet varken. O yüzden ben de konuşayım diye düşündüm ve "Ben aslında Şahan'ı sevmem, Recep İvedik'i de izlemedim" dedim. O:"Ben de sevmem aslında Şahan'ı ama Recep İvedik çok komikti yani güldürüyor adam cidden. Bir şey söyleyeyim mi, Zeynep de sevmiyormuş Şahan'ı aslında ama iş için işte..."

Offfff, dedikoduya gel....

Herneyse, her şeyi yola koyduk derken kızdan beklenmedik bir atakla karşılaştım;

Kız: "Recep İvedik 2, 13 Şubat'ta giriyor vizyona"
Ben: "Iııııı, şey, ben sevmiyorum."
Kız: "Örovizyon var 20 Mayıs'ta?"
Ben: "Aaaa, bak onu bildiğim iyi oldu, tam zamanını cidden bilmiyordum."
Kız: "Bir de Emre Aydın konseri vardı ama o dündü."
Ben: "Hmmm.. Başka?"
Kız: "Bir de Hayko Cepkin konseri vardı, o da geçti ama Balans'taydı"
Ben: "Tüh bak ona üzüldüm şimdi.. Bir dahaki konseri ne zamanmış?"
Kız: "Bilmem, yaza doğru yapar herhalde."

....................

Ajanda gibi kızdı allah canımı alsın...Oralarda harcanıyor, harcanıyor.. Ahh, ahh.. Dün çok diyaloglu bir gündü günlükfön..

İspol

Benim yine internetim gitti, giremedim yine akşam, halbuki günümün içinden ana başlıklar sunacaktım sana.. Neyse, hatırladığım kadarıyla şöyle şeyler yaşadım; Sabahtan babamla bir kaç iş halletmek için ufak bir yolculuk yaptık. O şoför (bu arada ben şoförün şöför diye değil de şoför diye yazıldığını öğrendiğim gün de dumur olmuştum) koltuğundaydı, ben de muavindim, sonra yolda giderken bi baktık, önümüzde bir polis arabası. Babamla beraber "Eskortçuluk" oynadım ben bugün günlükpolis. (Google görsellerde eskort yazınca karı kız çıktı, korktum bir an, halbuki polis arabası da eskortluk yapmaz mı, yapar.. Bize yaptı bugün..) Hedef polis arabasının hemen arkasındaki araba olabilmek, o zaman 1. oluyorsun. Biz genelde hep ilk 3teydik ama bir ara 4üncülüğe geriledik. Sonra babamın süper manevraları ve "korsanlığı" sayesinde birinciliğe yükseldik hatta polis arabasının önüne geçtik, biz onun eskortu olduk hatta o bayağı gerilerde bile kaldı.. (bu arada normal konuşma esnasında söylediğim her "bayağı" ertesinde, "bayağı kesir" esprisi yaptığımı biliyor muydun?) Babamla oynadığımız oyunda dördüncülükten birinciliğe yükselmemiz esnasında aklıma ilkokulda yaşadığım bir olay geldi.
İlkokulda sınıf öğretmenimiz yaptığı her sınavda 5 alanları ve 4,75 alanları tahtaya kaldırırdı. (4,75-4,5-4 falan vardı bizde yaa..) 5 alanlar önde, 4,75 alanlar arkada dururdu. Bir keresinde daha dönemin ilk sınavıydı sanırım, kümeler konusunda test olmuştuk, çok da kolay konu falan ama iş bu ya, bir yanlış yapıvermişim. Hocamız full çekenlerle 1 yanlış yapanları yine her zamankinden sahneye çağırdı. Konu kolay olduğundan neredeyse sınıfın tamamı tahtaya kalkmıştı ve 5 alanlar o kadar çoktu ki 1 yanlış yapanlar olarak arkalarda sıkışıkalmıştık. O anı nedense unutamıyorum, çok hırslanmıştım arkada kaldığım için. Normalde o kadar hırslı, trip biri de değilim ama o günden bana hatıra kümeleri bööyle hiç sevemedim. Hep de bir yanlış yaparım. Alt küme bilmem ne küme işaretlerinden de nefret ederim, yok ucu açık olan ne tarafa dönükse o diğerini kapsarmış falan. Salak salak işler.. Ulan yine de seviyorum matematiği... Hayret vallahi bana..

Adalet

Bugün Kadıköy Adliyesi'nden sabıka kaydı almam gerekiyordu. Daha önceden de bir şey için lazım olmuştu, o zaman gittiğimde öğle saatiydi ve kapıdaki görevli bana demişti ki: "Sabıka kaydı için en geç sabah 8 gibi gelmelisin yoksa sıra biter." Nitekim o gün alamamış, ertesi sabah, sabahın köründe gidip alabilmiştim. Her neyse bu sabah da uyanamadım, saat yine 10 oldu ama ben yine de şansımı deneyeyim dedim ve gittim. Sıra mıra yoktu, bomboştu, süper ortam falan diye heyecanlanırken nüfus cüzdanımı evde unuttuğumu farkettim, elim boş eve döndüm. Düşünüyordum ki öğlen gitsem, boşu boşuna gitmiş olacağım tekrardan çünkü sıra bitmiş olacak falan. Neyse öğle yemeğimi yedim, sonra da dedim ki kendi kendime: "Ben adliyeyi bir arayayım sorayım, acaba öğleden sonra gelsem alabilir miyim?"

Konuşmayı ne eksik, ne fazla aynen aktarıyorum günlükcall:

Kadın: Alo.
Ben: Alo, iyi günler..
Kadın: (sessizlik) +insan evladı nezaketen iyi günler der di mi ulan+
Ben: Şey ben sabıka kay....
(telefon aktarma sesi)
Başka kadın: Alo
Ben: Alo, iyi günler..
Kadın: (aynı sessizlik)
Ben: Ben sabıka kaydı alacaktım ama.....(daha cümle tamamlanmadan)
Kadın: E o zaman gelin alın hanfendi.

ÇAT! telefon suratıma kapanır..

Çok koydu be.. Yani çalışıyorsunuz, yoruluyorsunuz, hem de adliyedesiniz anladık da ÖKÜZ MÜSÜN BRE! derler adama, demezler mi?

Arayıp, "ulan bana adını söyle, söylemezsen şerefsizsin, sen benim kim olduğumu biliyor musun? sana vatandaşa hakaretten tazminat davası açarım" falan gibi laflar sarf edesim geldi ama içime attım, ahh ahh...

Ama kadın da haklı çıktı hani, gittim aldım öğleden sonra.. Ama Kadıköy Halk Eğitimi'nin yerini de yediler ya, çok kızıyorum içten içe..

21 Oca 2009

Maksimum Mutluluk için Optimum Düşünce

Küresel ısınmaya dur densin istiyorum, bir yandan penguenler de üşümesin istiyorum, dünyanın kalbi durmasın istiyorum, devlet memurlarının vatandaşlara iyi davranmasını istiyorum, Türkiye'deki işsizlik son bulsun istiyorum, Optimum'un lazerlerinin artık kapanmasını ve Optimum yüzünden oluşan trafiğin ortadan kalkmasını istiyorum günlük.. Gına geldi, öğk bastı..

20 Oca 2009

Zıkayp

Şimdi benim laptopun kendisinden yüklü Skype'ı var, format atınca farkettim, o yüklenince "Skype Pictures" diye de bir şey yükleniyor. Oradaki resimler işte çok eğlencelilermiş cidden. Skype logosunu şekilden şekile sokmuşlar. Şu fotoşopçuların, grafikçilerin, artistlerin, yaratıcıların gözünü seveyim. Alegori Dans Tiyatrosu'nun geçen seneki oyunuyla ve yeni oyunuyla ilgili süper Skype logolarını sana da ekliyorum günlük.
Geçen senekine bak, eğlen, yeni oyunla ilgili olana da bak, düşün bakalım nasıl bir oyun çıkar ondan..


Bu arada Skype ne işe yarıyor sen biliyor musun?

ABITW

Sana hayatımda çok önemli yeri olan bir filmden ve soundtrack'inden bahsetmek istiyorum. Ben daha küçücüktüm, ufacıktım, top oynamazdım o yüzden acıkmazdım, işte öyle bir dönemde vizyona girmiş "Fakülte" adında bir film vardı. Başrolündeki kızlarla ilgilenmiyorum ama beylerden Josh Hartnett ve Elijah Wood vardı. Ve o film ayrıca benim Josh ile tanıştığım filmdi. Ben o filme arkadaşlarımla gittim ama onun haricinde cdsini aldık, evlerde toplaşıp izledik falan.. Bize süper bir gençlik filmi gibi geliyordu, tabii Josh da cabasıydı. Ama bu filmin bende Josh'tan başka bir özel yanı daha var, o da soundtracki. Bu filmin soundtracki, aldığım ilk soundtrackti ve içindeki rock parçaları bana rock sevdirdi, hiç abartmıyorum ben bir yıl bu albümü dinledim ve bıkmadım günlük, o derece.. Özellikle Class of 99'un Another brick in the wall cover'ı ile nasıl coşar, kırlarda koşar oynardım.. Albümün giriş parçasıydı ve inanılmaz gaza getirirdi beni, walkmanime takar, cool cool sokaklarda asi gençlik yürürdüm.. Hey gidi günler heyy.. Bu arada çok sonraları filmi, televizyon kanallarında falan yayınlandı da amanın ne korkunç filmdir o öyle yaa.. Ne amaçsız salak saçma film konusudur, neyse.. Ama efektleri falan o günün koşullarına göre bence çok iyiydi.. Bir de Josh vardı zaten.. Geçmişe mazi derler demişler, artık Josh'da karizma da kalmadı, öyle bir flim soundtracki de.. Film yine yayınlansın yine izlerim ama, kötü mötü izlerim.. Bende anısı büyük..

Başlıkları Alt Alta Okumak

Şoke olmaya ne meyilli toplumuzmuş biz. Bir haber sitesinde gördüm bu başlıkları alt alta ve garip geldi açıkçası. Bir de merak edersin diye açıklama getireyim günlük-kun, Ata'nın doğum tarihi 1881 değilmiş de 1880'miş. Sen de şoke oldun o zaman o halde o vakit.. Değil mi? Nelerle uğraşıyoruz biz yaa..

Reborn

Cillop laptopumla yeniden merhaba sana günlük. Kim bilir kimin usb'sinden Hacktool diye bir virüs kaptım, Nortonumun da süresi dolmuştu, zaten Nortonla yıldızlarımız hiç uyuşmuyor, ne zaman lazım olsa bozuk atıyor.. Neyse ben de "EEEEeeeeeeeeeeeeeeeeeee" dedim ve dün gecenin köründe format attım. Vaio'm sağolsun hiç zorluk çıkarmadı. Şimdi de yeni yeni ihtiyaç duyduğum programların yüklemeleri bitti gibi..

*Internet Explorer 7 (Tamam)
*Windows Live Messenger (Tamam)
*Winrar (Tamam)
*Windows Media Player Classic (Tamam)
*ImageResizer (Tamam)
*Google Toolbar zaten explorer'ımın üzerinde, o da tamam..

Bi Sims 2'yi yüklemem kaldı, onu da hallettik mi mis bilgisayarım hazır... ihi...

19 Oca 2009

Decktir Git

Benim çok salak bir koleksiyonum var günlük. Elalem peçete, çiçek kurusu, börtü böcek falan biriktirir benim kolonyalı mendil koleksiyonum var. Nasıl başladım acaba cidden merak ediyorum. Ne gerizekalılıktır yaa, her gittiğin yerde elin yağlı yağlı kalıyor ama o kolonyalı mendili saklıyorsun. Hangi aklını sevdiğim insan evladı anımsamıyorum ama biri bana içindeki mendillerin kolonyalarının uçma potansiyelinden bahsettiği gün yıkılmıştım. Haklıydı.. Ben de o günden sonra içindeki mendili kullanıp kabını saklamaya başladım(kabı değil de sen anladın işte, ben tam kelimesini bulamadım), hala yapıyorum ve neden yaptığımı bilmiyorum artık refleks oldu bu sanırsam bende..

Bugün kıyafetlerimi bütün üç dolaba birden yayarken, kolonyalı mendillerimi biriktirdiğim çantayı buldum, uzun zamandır elimdeki boş mendil kutularını koymaya üşeniyordum(kutu değil de sen anladın işte, ben tam kelimesini bulamadım), onu görünce mendillerle uğraşmaya başladım. Çantanın içinde hala mendili çıkmamış kutular vardı, bütün gün salak salak kenarlarından yırtıp mendilleri çıkardım, kutuları saklayıp, mendilleri çöpe attım, ne ziyandır, ne israftır yaptığım ve ne zaman kaybıdır ya amanın.. Baksana elimde Magic Deck misali kolonyalı mendil kağıtları var. (Kağıt değil de sen anladın işte, ben tam kelimesini bulamadım)

İnsanlık Namına


Görürsen haber ver e mi günlükcüküm. Ben görsem haber veririm valla.. Görsem tanır mıyım acaba? O olduğunu sansam, bir teyzenin yanına gitsem, "Üflüye" desem bakar mı? Eğer değilse bana kızar mı?

Farkındalık

İnan günlük ben bile bilmiyorum nasıl olduğunu ama youtube sörfü yaparken kendimi Rafet El Roman-Bana Sen Lazımsın klibini izlerken buldum. Resmen hipnotize olmuş gibi de sonuna kadar izledim ama iyi ki de izlemişim, seninle paylaşmak istediğim süper bir detayım oldu. Klibin sonunda Rafetciğim 3.48de başlayan düşüşünü 3.50de felaket bir şekilde suların içinde diyemeyeceğim daha çok kuma gömülerek tamamlıyor ama eminim çok acımıştır bir yerleri, off yani.. Kendisinin bu atlayışına 10 üzerinden artistik dalında 5, estetik açıdan 1, eğlendirme bakımından 10 veriyorum.
Geçen yazımda "Bir de orijinalin, orjinal diye değil de orijinal diye yazıldığını öğrendiğim gün bir dumur olmuştum" demiştim ya, geçen gün yine ne fark ettim biliyor musun? O kelimeyi nasıl bir cümlede kullandığımı dahi hatırlamıyorum ama "Tazyik" dedim ve ben 'tazyik'in 'tazzik' değil de 'tazyik' diye yazıldığını öğrendiğim gün de dumur olmuştum, hemen paylaşayım seninle de.

O değil de bi "Rimi rimi ley" vardı ona noldu?

18 Oca 2009

Mutluyum çünkü artık "Ablan kaçlı?" soruları sorulmayacak bana. Soran olursa da "official" enişteme yönlendireceğim. O da bir bağıracak, herkes dağılacak.. Mutluyum çünkü bu zamana kadar hiç bana ait olmamıştı ama artık bir odam var... Mutluyum çünkü 22.30 oldu mu ertesi gün işe gidecek diye erkenden yatacak olan ablam yüzünden sıcacık odamda laptopu bırakıp, soğuk küçük odadaki masaüstü bilgisayara geçmek zorunda kalmayacağım. (Ulan madem laptop niye alıp götürmüyorsun diğer sıcak odalara diye sorma günlük uzun hikaye) Mutluyum çünkü onun mutlu olduğuna inanıyorum. Mutluyum çünkü artık evin her yerinde istediğim gibi çekirdek çıtlatıp, elmayı hatur hutur yiyebileceğim ve evde istediğimiz zaman ciğer yemeği yapıp yiyebileceğiz. Mutluyum çünkü odadaki duvara yaslı boy aynasını götürmedi. Mutluyum çünkü eskiden kıyafetlerimi sığdırmaya çalıştığım bir adet küçücük fıçıcık dolabım vardı şimdi üç adet kıyafet dolabım oldu. (Neymiş, demek ki ablam iki dolaplık yer kaplıyormuş) Mutsuzum çünkü o dolapların içleri bomboş, neredeyse bütün kıyafetleri aldı ve bedenlerimiz aynı olduğundan ben hep onun kıyafetlerini giyiyordum. Mutsuzum çünkü ayakkabıları da aldı götürdü.. Mutsuzum çünkü yalnız kaldım, onsuz kaldım, bir yarımsız, meleksiz kaldım..

Extazi

Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazı vardı sana.. Aslında bir çok var.. Şimdi bir tanesini anlatacağım ama sırada I-pod mevzum ve Hügo ile münasebetlerim var.. Ne zaman vakit bulur onlardan bahsederim bilemiyorum ama yazacağım bir gün inanıyorum. Şimdi bahsetmek istediğim yazıdan da ne zaman neyden sonra bahsetmek istediğimi hatırlamıyorum açıkçası. Ekstasi tabletlerinin ne kadar çeşit çeşit olduklarını fark ettim ben günlük. Hayatımda hiç ekstasi görmemiş biri olarak bundan bahsetmem ve dalga geçmem ne kadar doğru bilemiyorum ama çok komikler, seninle de paylaşmak istedim.




Ya "Marry Me" yazan ekstasi olur mu ya? Al bunu, evlen benimle, ohhhh, eller havaya sonraaa.. Bir de bunun fotoğrafını çekmişler haber sitesine koymak için.. Bence komik..


Bu hapların çeşit çeşit olduklarını en iyi gösteren resim bence bu. Yani ben bunu buldum, baktım, inceledim, pek ilginç geldi.. Özellikle Mc Donald's ekstasisi de ayrı bir olay.. Acaba genç türksellilere bir alana bir bedava veriyorlar mı? Bunlar sorulması gereken sorularrr...

2 günün Baş Ağrısı

Başım ağrıyor günlük.. Dün bütün gün kafamda 33 tane siyah tel tokayla dolaştım.. Saçım da kesildi.. Adam ucundan alıyorum demişti ama sabah farkettim, eskisine göre bayaa gitmiş.. Of başım çok ağrıyor.. Halbuki dün sanırım bir ben çok bir şey içmedim.. Dünyadaki tüm özene bezene hazırlanmış mavi güller ablacığıma..

Ayrıca bu resim şu an benim wallpaper'ım, centered bir biçimde siyah fonun üstünde de pek güzel duruyor.. Sana da tavsiye ederim çok..

15 Oca 2009

Tıvaylayt

Yarın vizyona girecek "Alacakaranlık" diye bir film var, arkadaşım onun soundtrackinden bir şarkı yolladı, "Let me sign" diye ve dedi ki "Dinliyorum, ağlıyorum".. Merak ettim, dinledim, ağlamadım ama hislenmedim de değil.. Hiç ummadığım anda bitti şarkı oarsını beğenmedim o ayrı.. Ama güzel bir parça, dinlerken ister istemez böyle bir kaşlarını çatıyorsun, üzülüyorsun, "Offf neden böyle oldu" moduna falan giriyorsun.. Halbuki şarkıda "Let me sign"la ne demek istediğini dahi anlamış değilim ama olsun.. Film de dandik bir şeye benziyor ama gidicem sanırım.. Ben öyle vampirli şeyleri de pek severim aslında.. Bir zamanlar bir Buffy dizisi vardı, Angel vardı, sonra orda Spike falan da vardı... Ahh ahhh... Ben vampirlerle büyümüşüm günlük ne diyosun sen... Ama benden vampir olmaz zira bana sarı göz yakışmaz pek.. Hem ben sarı da sevmem.. Neyse..

Daha demin

Ben demin kırmızı pancar turşusu yedim, hayatımda 2. defa.. Sevdim mi sevmedim mi tam çözemedim hala.. İlkini de 1 ay önce falan yemiştim ananemde.. Aynı şeyi hissetmiştim.. Güzel bir şey mi değil mi anlayamıyorum ama gidiyor valla.. Hem niye kırmızı pancar acaba, kendi de suyu da pembe.. Hatta beyaz bir fonda suyunun rengi macenta.. Kırmızı pancar dedim ama acaba sadece pancar mı deniliyor? Başka pancar var mı acaba? Şeker pancarı ne mesela, yediğim şey o değil herhalde.. Yani iki çeşit mi pancar var? Biri kırmızı biri şeker mi? Google görseller de bana bu konuda çok yardımcı olamadı.. Olsun ben yine de pancar yedim günlük.. Çok pembeydi, üstüme dökülür de lekesi çıkmaz diye de ödüm patladı falan yerken.. Sarımsaklıydı bir de.. Sarımsak deyince canım sarımsaklı yoğurtlu makarna çekti.. Halbuki yeni yemekten kalktım.. Aslında ben çok yiyorum ama hiç çaktırmıyorum bunu biliyor muydun? Potansiyelimden korksun insanlar.. Oyy..

Dengesiz

Ev yerleştiriyoruz, yapacak bir sürü iş var ama ben kaçacak yer ve bahane arıyorum devamlı.. Kesinlikle iş yapmayı sevmiyorum yaa.. Bir de ne kadar yavaş haraket ettiğime ben bile şaşıyorum bazen.. Hiç mecalim yok gibi salınıyorum, dolanıyorum ortalıklarda.. Ailede herkes hasta, ben değilim, ama ben de hastalanıyormuşum numarası yapıyorum bana iş yüklemesinler diye, çok kötüyüm galiba...
Ya ben cidden hiç hastalanmıyorum ama, neden sence günlük? Çok eskilerdeydi burnumun silinmekten yara olduğu günler, şimdilerde yok öyle bir şey.. Sümük akıntılarımı, hımkırırken garip sesler çıkarmayı ve halsizleşmeyi özledim desem inanır mısın? Bugün de hava dengesiz, sabah yağmur çiseliyordu, şimdi de güneş açtı, yağmur mu topluyor acaba? Neden kar toplanıyor da yağmur toplanmıyor? Hem güneş açınca nasıl kar toplanıyor? Benim hala hayat hakkında bir sürü sorum var onu farkettim.. Neyse belki bu dengesiz havalarda bir açık bulurum hasta olurum.. Ya da belki İsveç'e gider üşütür hastalanırım? İkincisi olsun, benim olsun, güzel olsun, cici olsun.. Off bir sürü şey yapmaya gidiyorum ben yine, haydin görüşmek üzereee...

Şangır Şungar

'3 Maymun' Oscar'da ilk elemeyi geçmiş.. Oscar ödüllerinin resmi internet sitesindeki habere göre, ilk elemeye alınan 65 filmden eleme komitesince izlenerek ikinci aşamaya girmeye hak kazanan 9 film arasında "3 Maymun" da bulunuyormuş.

Yabancı film adayları elemesinde ikinci aşamaya geçen 9 film ve ülkeleri ile yönetmenleri, ülkelerin İngilizce adlarına göre yapılan alfabetik sıralamaya göre şu şekildeymiş:

- Avusturya, "Revanche", Gotz Spielmann
- Kanada, "The Necessities of Life", Benoit Pilon
- Fransa, "The Class", Laurent Cantet
- Almanya, "The Baader Meinhof Complex" Uli Edel
- İsrail, "Waltz with Bashir", Ari Folman
- Japonya, "Departures", Yojiro Takita
- Meksika, "Tear This Heart Out", Roberto Sneider
- İsveç, "Everlasting Moments", Jan Troell
- Türkiye, "3 Monkeys", Nuri Bilge Ceylan

Yabancı film ödülü adayları dahil 81. Oscar Ödülleri adayları, 22 Ocak Perşembe günü ilan edilecek, ödül kazananlar ise 22 Şubat’ta açıklanacakmış.

Ben filmi izlemedim ama bol şans diliyorum tabii ki. Ayrıca Ahmet Rıfat Şungar'ın oyunculuğunu "Hatırla Sevgili"de oynadığı zamanlardan, yani taaaaaaaa o zamanlardan çok beğenmiştim, onun da çok başarılı olduğunu düşünüyorum..

Bak İsveç sıralamada Türkiye'nin üzerinde demek ki İsveç'e master'a gideceğim.. Bu bir işaret değil mi günlük?

Killer Queen Olay Yerinde

Ben bugün erkek WC'sinin önünde bekledim günlük.. Hem de aynı bu işaretli bir WC kapısının önünde.. Üstelik yalnız değildim.. Zaten ilginç tarafı da bu.. Hep erkekler homurdanır ya "Bayanlar tuvaletinin önünde bekliyoruz da, bir sürü erkek de bekliyor da, falan da filan da.." Al işte, bugün ben bekledim, hem de yanımda 2-3 birbirinden bağımsız kız da vardı.. Çok da oflanıp poflanacak bir durum değilmiş ayrıca.. Ben onlara baktım, onlar bana baktı, gülümsedik birbirimize falan, kafa falan salladık, selam mahiyetli (Tam tabiri İngilizcede "nod" bu anlatmaya çalıştığım durumun) Bir tane de erkek yoktu hani bayanlar tuvaleti önünde bekleyen.. Yani hiç de mağdur değil erkekler bu konuda, mağdur olunacak da bir şey yokmuş diyorum.. Ben yaşadım ayol.. Ayrıca üstteki işaretin aynısını yapabiliyorum ben, bunu biliyor muydun?

14 Oca 2009

Burzumcuğum

Ben Burzum sevdim günlük.. Valla, bana öyle bakma garip garip, çok sevdim.. Ama sor bi hangi şarkılarını...

Burzum - die lieve nerpus
Burzum - das einsame trauern von frijo (kişisel nedenlerden dolayı KQ List'ine eklemeyeceğim)
Burzum - der weinende hadnur (kişisel nedenlerden dolayı KQ List'ine eklemeyeceğim)

Hepsi de o kadar sakin ve huzur vericiler kiiiii, cidden..

İyi ki varsın Burzum, müziklerinle Eti ve Erdem'in yaptığı doğaçları izlemek pek güzellllll...


WE LOVE

Deli Dali


Deli Dolu...

Dali çok deliymiş ben bunu öğrendim.. Bir de Gala vardı onu öğrendim.. Gala çok vardı zaten, onu öğrenmemek mümkün değildi.. Destino vardı, o çok güzeldi.. Dali'nin çiziktirdikleri de çok güzeldi.. Tiyatro sahnesi vardı, o da baya iyiydi..

Ya bir tane resim vardı, kız böyle şömine başında bir yerde yere oturuyordu kitap okuyordu, kız şeffaftı, bir koridor vardı uzanan siyahcana, kapı vardı sonunda, açık, oradan deniz gözüküyordu falan.. Ben onu Dali'nin zannediyordum, değilmiş onu da öğrendim çünkü hiçbir yerde göremedim.. Kimin acaba bahsettiğim resim.. Neyse..

Ben sana Dali'nin hayatımızdaki yeriyle ilgili bir iki resim iliştireyim;
Dali'nin zaman kavramı ile ilgili saatler evlerimizin duvarlarında...


Dali'nin peluş oyuncağı 14.99$ verenlerin elinde...

Dali'nin 1500lük puzzleları çerçevelerin arkasında...


Ben Dali müzesine gittim günlük..

13 Oca 2009

Lights Out

So you made it? Shame you had to fake it.. So you feigned the way? You're a fucking disgrace to the name.. So you reaped what I had sown? Scattered ashed blown into the unknown, While you were selling my soul, cold.. Black lies failing... Forging sound.. Lights out as you hit the ground....
-Antimatter-
Bugün, bu şarkının 2.11 dakikasında başlayan müzikten kustum, gına geldi, öğk bastı, fena oldum günlük.. (Bu şarkıyı özel nedenlerden dolayı bilerek ve isteyerek KQ List'ine koymayacağım)

Farkındalık

Placebo'dan duyduğum "Running Up That Hill" şarkısının orijinalinin Kate Bush'a ait olduğunu öğrendim günlük, çok acayip oldum.. Bir de şarkı meğer pek oynakmış, garip geldi ilk dinlediğimde valla.. “Running Up That Hill (A Deal with God)”, 1985 yılında çıkan bir single'mış, benim kadar eskiymiş yani.. Ayrıca Kate Bush da çok ilginç hatun haaa, sesi falan bir garip, hele Babooshka diye şarkısı var sana pek tavsiye ederim.. Hem böyle bir garip, hem değil.. Bir de Babişko diyesim geliyor o şarkının adına, öyle samimi havası var bana göre.. Baba naber yaaa... Ahanda sözleri;


She wanted to test her husband.
She knew exactly what to do: A pseudonym to fool him.
She couldn't have made a worse move.

She sent him scented letters,
And he received them with a strange delight.
Just like his wife
But how she was before the tears,
And how she was before the years flew by,
And how she was when she was beautiful.
She signed the letter

"All yours, Babooshka, Babooshka, Babooshka-ya-ya!
All yours, Babooshka, Babooshka, Babooshka-ya-ya!"

She wanted to take it further,
So she arranged a place to go,
To see if he
Would fall for her incognito.
And when he laid eyes on her,
He got the feeling they had met before.
Uncanny how she
Reminds him of his little lady,
Capacity to give him all he needs,
Just like his wife before she freezed on him,
Just like his wife when she was beautiful.
He shouted out, "I'm

All yours, Babooshka, Babooshka, Babooshka-ya-ya!
All yours, Babooshka, Babooshka, Babooshka-ya-ya!
All yours, Babooshka, Babooshka, Babooshka-ya-ya!"


Vaaaaay kadının fendi erkeği yendi mi gibi mi olmuş mu burada mı neee....Hmm..

Bir de orijinalin, orjinal diye değil de orijinal diye yazıldığını öğrendiğim gün bir dumur olmuştum, o günü de saygıyla anıyorum...Burdan o güne sevgiler...

12 Oca 2009

Tenacious D-Tribute

Bir dostum durup dururken msn'den bana bu linki yollayıp izlesene demişti..

http://www.youtube.com/watch?v=pcJwz7wu8_s

Ben de bu ne ola ki diye izlemeye başlamıştım ama daha ilk başta Jack Black'i görünce pek hoşuma gitmemişti, o adamı çok da sevmiyorum çünkü.. Tipe bak..

Ama klip bittikten sonra, şarkının da klibin de çok eğlenceli olduğuna karar verdim günlük.. Ve özellikle sana, klibi izlerken dikkat etmen gereken bir kaç noktayı vurgulamak isterim;


2.05deki
Look into my eyes and it's easy to see
One and one make two, two and one make three,
It was destiny.
kısmı çok hoş bence..

2.33deki
He asked us: "(snort) Be you angels?"
And we said, "Nay. We are but men. Rock!!
Ahhh, ahhh, ahhh-ah-ah-ah-ah-ahn, Ohhh, whoah, ah-whoah-oh!
kısmına bayılıyorum (Arkadaşım da bayılıyor, sen izle sen de bayılacaksın..)

3.40taki
Şeytan'ın gitar solosu ve dil çıkarışı
çok komik..

3.57de
Teyzenin elindeki çantayı vuruşuyla Jack Black'in kulaklığının düşüşü
Şeytan muhabbetinden daha da komik bence..

Bir de 4.04te geçen siyah ceketli adam Ben Stiller, iyi bak, iyi..

Klibin sonu biraz klişe ama olsun yine de teyzenin tip bomba.. Haa teyze demişken farkettin mi bilmem ama klibin sonunda teyzenin attığı kahkaha Cadı Sila'nın kahkahası.. Bizim Hügo'nun Sila'sı ayol.. Onun, valla onun...

Ahhh.. Hügo demişken.. Dur sana bir ara ondan bahsedeyim ben.. Çok mazim var benim Hügo ile..

11 Oca 2009

Farkındalık

Google'a girdiğinde web sitesi yazılan satırdaki logosunun değiştiğini farketmiş miydin günlük? Farketmediysen bak sana da yeni logoyu göstereyim, ben dün farkettim, pek afilli geldi.. Bu arada bu kelimenin doğru yazılışının "afili" olduğunu öğrendiğim gün çok yıkıldığımı hatırlıyorum. Sence de AFİLLİ'nin söylenişi daha güzel değil mi? Söylerken "afill-li" diye oku bak, çok güzel..

Aduket

Çok Güzel Hareketler Bunlar'ı bir türlü izleyemiyorum, denk gelmiyorum, hangi gün olduğunu bilmiyorum yani açıkçası özellikle takip etmiyorum, o yüzden hiçbir skecini başından sonuna kadar izleyemedim.. Biri hariç.. Yine bir gün yalnız başıma mutfakta yemek yiyorum, karşımda televizyon ve çok güzel hareketler bunlar.. Bir skeç başladı ve gülmekten yemek yiyemedim.. Adı "Barnah İzi" olan skeçte İstanbul'a ünlü olmaya gelen iki arkadaştan biri olan Behlül isimli pop yıldızı karakterin seslendirdigi "Aduket" şarkısı ise inanılmaz dile dolanıyor cidden;

Aşkım bitti bundan sonra
Çektin gittin bunu kabul et
Yaşananlara saygın yoksa
Al sana benden aduket

Peki aduket nedir günlük hemen bahsedeyim sana biraz.. Street Fighter oyunundaki Ryu ve Ken adlı dövüşçülerin etraftaki enerjiyi 1 noktada toplayıp karşısındaki dövüşçüye fırlattıkları ölümcül vuruş tarzındaki özel hareketlerine verilen admış.. İngilizcede "Dragon Ball" demekmiş bir de..

Ama şarkısı çok iyiymiş..